annesel öğütler, biraz da benden

Kaza Öğüt ve Anılar…

Dün iş  çıkışı sahil yolundan  oğlumu okuldan almaya giderken  ikinci şeritte giden araç birden sol şeride geçmeyi unutup(!) direkt soldaki sokağa dönmeye kalkışınca, sol şeritten giden beni, bir güzel sokağa savurdu.

Kaza ile ilgili tek hatırladığım sağdan gelen bir güüm sesi ve sokağa savruluşum… İçgüdüsel bir hareketle direksiyonu toplayıp sokağın içinden yola doğru bir o harfine yakın bir dönüş yapıp kaldırıma ramak kala durabildim…

Emniyet kemerim takılıydı ve normal bir hızda  gidiyordum. Ucuz atlattım. Ve çok şükür ki arabada oğlum yoktu…

Aynı yer ve şekilde bizden birkaç dakika önce başkaları da kaza yapmış ama onlar daha hızlı gittiği için duramayıp kaldırımın üstüne çıkıp duvara toslamışlar.  Allah’tan ortada ölü yaralı vs. yoktu.

Bana çarpan bayan da çok korktu… Kaza tutanakları yazıldı , çekici  çağrıldı araç servise bırakıldı.

Oğluma diyeceğim o ki :

Biriciğim,

Kaza bu  her an olabilir, oluyor da… Ama şunu asla ve asla unutma… Ne marka yada ne kadar değerli bir araban   yada eşyan olursa olsun o sadece bir eşyadır. Severek kullan, kıymetini değerini tabii ki bil ama asla senin için herşeyin önüne geçmesine izin verme… Malına kul olma…

Dün bana çarpan kadının üzüldüğü nokta kaza yapmış olmasından ziyade arabasının hasar görmüş olmasıydı. Neden bilmiyorum ama  benim için zerre önemi yoktu. Babanın bende en kızdığı özelliğimdir  bu…Bir eşyaya dünya kadar  para verir alırım,  sonra da hoyratça kullanırım.

Hatta arabayı o halde gördüğüm an aklımdaki şey  arabanın ne olacağı değil senin okuldan nasıl alınacağındı. Oysa biz seninle okul çıkışı parka gidecektik. Yanıma senin için çekirdekli ve susamlı kurabiyelerden almıştım. Yemeğe kadar acıkırsan atıştırırsın diye…

Şükür ki baban süpermen gibi koştu aldı seni okuldan sonra da doğruca yanıma  geldiniz.

Yalnız babanı  burada alkışlamak istiyorum. Eskiden  olsa; vay aynaya çarptılar, yok arabayı çizdiler diye delirip, çalışan araban inip peşinden koşan  adam , artık  gayet soğukkanlı bir şekilde sağlık olsun  diyebildi. Gerçekten çok gurur duydum.  Eskiden  kurup kurup, geceleri uykusu kaçan adam, dün akşam bebekler gibi uyudu. 8 seneden sonra babandaki  bu değişimi görmek gerçekten çok önemliydi benim için çok sevindim :))

Gelgelelim sana sevgili oğlum…

İlerde sen de  hem bu yaşında belli olduğu, hem de  genetik olarak dedene de çektiğin  için, bazen bizden izinli, bazen gizli araba alma durumların olacaktır. Kısmet olur da durumumuz da elverirse biz de sana tıpkı annaanne ve dedenin yaptığı gibi  bir araba alırsak sende bol bol ufak tefek kazalar eşliğinde  araba kullanmayı öğreneceksin.

Şimdi gelelim bu oyunun kurallarına;

Öncelikle ve özellikle bilmen gereken husus; her ne olursa olsun bize gelmen, araman, haber vermen… Sakın kızacağımız için korkma… Sen ki , dedenlerin,  annene aldığı aracı (her ne kadar kendileri şehir dışında olacakları için kullanma diye tembih edip gitmiş olsalar da) üniversitenin yan sokağında dakika bir gol bir şeklinde güm diye köşeden dönen araca kafa kafaya çarpmış bir annenin oğlusun:)

Kaportada far büyüklüğünde  bir göçük olduğunu annemlerden nasıl saklayacağımı şaşırmıştım, lakin babam malını (buradaki mal benim:)) bildiği için daha  onlar gelmeden  arabayı aldığımı ve çarptığımı tahmin etmişti (yada ben çok açık verdim bilemiyorum)

Hiç kızmamışlardı…

Öyle ki bir keresinde  yine arabayı geri geri otoparktan çıkartırken birinci katın balkon duvarına arabanın arka camını çarpmış ve ne olduğunu bile anlamadan arka camı patlamıştım.  Korkudan bembeyaz bir yüzle zili çaldığımda, annem suratımı görünce hemen bi bardak su getirmiş, babam ise ne olduğunu öğrenince “s*ktir et kızım ne üzülüyorsun, boşuna  mı kaskoya o kadar para ödüyoruz, yaptırırız” demişti de rahatlamıştım. Sonra aşağı inip birlikte tuzla buz olmuş camı bantlamıştık.

Kaza yapmayan adamdan iyi şöför olmaz der benim babam.  Tıpkı kırığı olmayan karnenin  dikensiz güle benzemesi gibi…

Ki senin deden, -beni ehliyet almadan şöför koltuğuna bile oturtmadı- bana otoparkta araba kullanmayı gösterirken kapı açık ve bir ayağı dışarıda binmişti arabama:))))

Ehliyeti aldığım gün, hiç unutmuyorum eve gelip ehliyetimi salondaki masanın üstüne atıp al “işte aldım ehliyeti ver bakalım arabanın anahtarını” dediğimde bana “arabayı ehliyet sürmüyor önce ders alacaksın  görücem”demişti… Yine vermemişti arabayı bana…

Bulduğumuz birkaç tane numune öğretmenle, almaya çalıştığım özel dersler sonucu, papaz olduğum için, hocalar pes ederek gidiyordu ama yılmadım.

Gittiğim kurstaki bayan öğretmeni ders vermesi için ayarladım, ben yine, oraya da giderim buraya da giderim havalarındayım hava bin beş yüz,  (bu deyimi de kim çıkardı bilmem) yaş daha 18  tabii:)

Öğretmen beni çıkardı minibüs yoluna al sür bakalım dedi. Zaten deli gibi o anı beklemişim. Geçtim direksiyona çevirdim kontağı… Debriyaj gaz ayarından da haberim yok, kursta, boş pistte iki ileri bir geri ne kadar öğrenilirse o kadar öğrenmişim. Sürekli araba stop ediyor arkadan insanlar kornaya basıyor. Bayan hoca bana döndü gördün mü dedi. Bu sadece hevesle olmuyor önce öğrenmen lazım…  Sonrasında   ikinci en önemli dersi öğrendim : asla panik yapma bırak arkandaki istediği kadar böğürsün 🙂

1998 yılında dedenlerin bana aldığı ilk ve tek arabam,  ilk göz ağrım 1990 model metalik mavi , tek kapı bir Suzuki  Vitara’ydı.  Arabayı Ç-A-T-I-R    Ç-A-T-I-R kullandım.  Önüne ekstra  koruma demirleri yaptırmıştık, ekstra sis farları falan. Ama sen bakma bu kadar ağzım sulanarak anlattığıma dışarıdan bakınca öyle alelade bir arabaydı.

Ama sevgili  annen o araba ile  ne  tretuvarları aştı,  nerede su birikintisi görse içine girip balataları ıslattı, sonra frenler tutmuyor diye 3,5 attı:)

Dağlarda tepelerde  ağaç dallarının içinden geçe geçe kaportayı  çizdire  çizdire geçti…

Yollar buz tuttuğunda, illaki  eve dönücem diye inat edip, işyerinden  gecenin  ikisinde çıkıp arabayı arazi vitesine takıp, dedeni gecenin bir yarısı sokaklarda sağsalim gelsin diye  dikme pahasına Beşiktaş’tan Erenköy’e geldi….

Demem o ki dolu dolu yaşa, keyfini çıkar severek kullan ister eşyanı, ister  arabanı…Söz konusu arabansa iki lokma az ye ama mutlaka kaskonu yaptır. Boşa masraf diye düşünme…

Dünya kadar para verip  aldığın arabayı  sokağa koyduğunda başkası gelip vurunca üzül, bu çok normal, ama karalar bağlama yada o kadar çok üzüleceksen o kadar değerli araba alma … yada kasko yaptır:)

Dedenin bir lafı var: Trafik hata affetmez  ve kazalar anlık olur diye…

Sadece bir an , o kısacık bir an hayatına mal olur. Lütfen dikkat et… Sadece kendi yapacağın hareketi değil karşından gelecek hareketi de  düşünmek zorundasın.

Sen yolunda gitsen bile gelip sana çarpabiliyorlar.

Bütün bunlardan daha da önemlisi  EMNİYET KEMERİ süs değildir… Arabaya aksesuar olarak koymamışlar onu.

Ve gerçekten hayat kurtarır. Bu konuda asla taviz verme. Mutlaka tak, aracına binene taktır. Taviz verme.

Seni çok seven annen:)

“Kaza Öğüt ve Anılar…” için 19 yorum

  1. gecmisler olsun, mala gelsin bacim.
    yazin cok onemli bir konuda cok basarili bir metin olmuş.
    kazasız belasız günler bol bol verilmiş sadakalar dilerim

    Beğen

    1. çok teşekkur ederim:) unutmadan koştura koştura yazdığım için bayaa bi yazım hatası falan yapmışım:) elimden geldiğince düzelttim işte:) beğenmenize çok sevindim çünkü cidden bende öyle düşünüyorum cana geleceğine mala gelsin:) mal dediğin dünya hayatı içindir. Doya doya kullanmayacaksam neyleyeyim di mi ama:)

      Beğen

  2. selam:) geçmiş olsun… gerçekten de arabaya birşey olması insanın umurunda olmaz, kreşten alınması ve parka götürülmesi gereken bir yavru varsa:)

    Beğen

    1. bir olanın bir ölenin önüne geçilmez derler…yaşanacaksa yaşanacak.. çok şükür ki ucuz atlattık. hem küçük kazalar büyüklerimin defini sağlar derler.. Cana gelmesin, sevdiklerimiz, yavrularımız sağolsun yeter;)

      Beğen

  3. Gelmiş, geçmiş olsun arkadaşım, Allah beterinden korusun. Öğütler de 10 numara, 5 yıldız. Harikasın 🙂

    Beğen

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.