Kendime kahve yaptım…
Kahvemi alıp salona geçerken fark ettim ki canım yanında çikolata çekmiyor. Bazı dönemlerde asabi olup tatlı krizlerine girmiş olduğumdan hayretle kendime baktım. Canım bitter bile olsa çikolata çekmiyor…Geçmiş o his…
Dönemsel gelen asabiyet duygusunu da o kadar çok hissetmiyorum…o da geçmiş…
Kahvaltıda illa ki klasik peynir salatalık domates..vs isteyen bünye yerini bazen yoğurda, bazen çorbaya, bazen hiç bir şeye bırakmış.
Dualar , ritüeller yerini kocaman bir boşluğa değiştirmiş.
Bir rüya gördüğünde, uyandığında keyifle korkuyla kalktığında koşup rüya tabirleri kitabına sarılmıyorsam onu da teslim etmişim demektir. İyi hissediyorsam iyi olacak, kötü hissediyorsam vardır bir hayır diyorum.
Bazen rüyaları o kadar net yaşıyorum ki uyandığımda gerçek mi değil mi’yi ayırt edemediğim zamanlarım var benim. Burada değilse başka bir yerde gerçek. Ve ben bir şekilde onu hissettiğimi biliyorum.
Genellikle saatlerde rastladığım melek sayıları denen, birbirini takip eden sayılara denk geldiğimde ne anlama geldiğine de bakmıyorum artık. Biliyorum her neyse iyi bir şey.
Yolda yürürken gördüğüm, karşıma çıkan kalp taşlarının anlamını da aramıyorum artık. Biliyorum ki doğru yoldasın diyorlar bana…
Düşündüğüm bir şeyin cevabını çok alakasız bir anda karşımdakinin ağzından farkında bile olmadığı kelimelerinden dökülürken yakalıyorum mesela…
Biri karşımda büyük büyük konuşurken onun neyle sınanacağını da fark edebiliyorum.
Değişik şeyler oluyor. Her şeyin bir cevabı var muhakkak ama sanırım bir noktada güvenmeyi öğrenince arkasındaki sır perdesinin arasında illa ki bakmalıyım diye tutturmayınca perde zaten ufak tefek aralanıyor.
İzleri okumayı öğrenmek lazım.
Bu tıpkı dua etmenin tek başına yeterli olmaması gibi… Dua ettiğinde sana verileni görebilmen için fark edebilmen lazım. Önüne kitap konduğunda okumayı bilmen , daha doğrusu önüne konan kitabı fark etmen lazım.
Bana şimdi çok normal geliyor ama o kadar insan görmeden, fark etmeden geçip gidiyor ki, hayret edersin… Oysa ki şunun şurasında muhakkak ki benim de geçip gittiğim dönemlerim olmuştur.
En büyük hayretim kendime zaten…Birçok şeyi bırakabilmeyi öğrendiğim için…
Deli gibi kola içip cips yediğim gençlik dönemlerimde kolayı bırakıyorum deyip yerine suyu koyduğum zamanları hatırlıyorum mesela. Ne zor gelmişti. Hele o yaz sıcaklarında…
Kahvenin içine krem şanti sıkıp sürekli nescafe içtiğimiz bir dönem var. İçine bir top da vanilyalı dondurma…offf:) bir yere kadar çatlarcasına tüketip mecburen ve istemeye istemeye ara verdiğiniz ama sonrasında kendiliğinden biten krizler…
Televizyon olmadan yaşayamam deyip sabah gözümü açar açmaz kumandadan açtığım, gece yatarken ben uyursam kendiliğinden kapansın diye uyku moduna ayarladığım tv…
Aklıma bile gelmiyor açmak şimdi. Nasıl çıktı hayatımdan bilmiyorum.Sadece evde bir iki film, oğlanın play station’u için duran kenar süsü gibi kaldı.
Müziksiz yaşayamam derken ara ara kapatıp sessizliğin de güzel olduğunu öğrendim. Bu çok acaip bir deneyimdi itiraf edeyim. Sessizlikte kalmak çok tuhaf bir duygu. Kendi elimle ara ara müziği kapatıyor olmam bile benim için koskocaman bir adım. Sağ olsun farkettirene…
İstanbul’dan başka yerde yaşayamam (ki daha önce yaşayamadığımı da deneyimlemiş olmamama rağmen) deyip bambaşka ve çok daha keyifli bir yerde hiç aklıma gelmeden yaşabiliyorum mesela. o aidiyet duygusu da gitmiş.
Eskiden içi dolu dolu olan bir çok terim, kavram şimdi kafamın üstünde çok içi boş balon gibi duruyor. Ne ara o kadar sınır çizgilerini kaldırmışım mesela bilmiyorum. Ama şimdi eskiye oranla çok daha geniş açıyla bakabiliyorum. Ne tuhaf…
Kendimi öğrenebilme yolculuğu bu belki de …hayatta alabileceğin en güzel ders…
Çocuğunla çocuk olabilme, sokakta kulağında çalan müziğe gülümserken vücudunun kendiliğinden ritm tutması, hatta hafifçe adımlarını dansa kaydırması..sonra bir anda karşıdan gelen biriyle göz göze gelip gökten yere düşercesine kendini toplayıp “normal” haline dönmen:))
Geçen gün yolda karşıdan karşıya geçerken gelen araç yok diye yolun ortasında kendi etrafımda dönüp gülerken yakaladım kendimi:) sonra yine kendime güldüm.
Bomboş yola denk gelirseniz , kimse yokken mesela dönün bir etrafınızda, bir şarkı söyleyin mesela… Önce kalbinize gelsin, oradan aklınıza sonra dilinize…Sözlerini hatırlamayınca nasıldı ya deyip açıp youtube’dan bulun şarkıyı mesela…
Size meyvesini veren ağacın dalından yerken teşekkür edin, kalbinizin tam ortasında. Duyar o merak etmeyin.